6th International Current Issues Congress on Medicine, Nursing, Midwifery, and Health Sciences, İzmir, Turkey, 22 - 23 March 2025, pp.300-307, (Full Text)
Büyük ortopedik cerrahiler, venöz yaralanmalar, kan akışının durması ve hiperkoagülasyon gibi etmenlerle DVT riskini artırmakta ve etkili profilaksi uygulanmadığında insidansında belirgin bir artış gözlemlenmektedir. Cerrahi işlemler veya travmalar damar duvarında hasara yol açarak DVT riskini yükseltirken, cerrahi sonrası hareketsizlik ve yetersiz sıvı alımı, venöz stazı ve koagülasyonu artırarak bu riski daha da artırmaktadır. DVT’ye bağlı venöz tromboembolizm (VTE), dünya çapında yüksek mortalite ve morbiditeye yol açan önemli bir sağlık sorunu olup, hastanede yatan hastalarda sıkça karşılaşılan ve önlenebilir ölüm nedenlerinden biridir. Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl 900.000 kişiyi etkileyip 100.000 ölüme yol açmaktadır. Özellikle total kalça ve diz artroplastisi ile kalça kırığı gibi büyük ortopedik cerrahiler sonrası DVT, sık görülen ciddi bir komplikasyondur.
Derin ven trombozu, genellikle bacakta şişlik, ağrı, renk değişikliği, kızarıklık ve sıcaklık artışı ile kendini gösterir. Uzun vadede, derin venöz kapak yetersizliği nedeniyle post-trombotik sendrom gelişebilir; bu sendrom, şişlik, varisli damarlar, hiperpigmentasyon ve ülser gibi belirtilerle seyreder. Derin ven trombozu, damar içinde oluşan trombüs nedeniyle kan akışını engelleyerek venöz hipertansiyon ve damar kapakçıklarına zarar verir. Ayrıca, trombüs serbest kalarak akciğerlere ulaşırsa, pulmoner emboliye (PE) yol açabilir ve bu durum ölümcül bir komplikasyon oluşturur.
Ameliyat sonrası ortopedik cerrahi hastalarında DVT’nin önlenmesi, erken mobilizasyon ve profilaktik tedavi ile sağlanmaktadır. Multidisipliner ekip tarafından uygulanan tedavi, komplikasyonları azaltırken, Cerrahi Sonrası Hızlandırılmış İyileşme Protokolü (ERAS) erken mobilizasyonun önemini vurgulamaktadır. Hemşireler, hastaların erken kas aktivitesine başlamasını sağlayarak DVT’nin önlenmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Ortopedik cerrahide perioperatif DVT profilaksisi, farmakolojik (heparin, düşük molekül ağırlıklı heparin, oral antikoagülanlar) ve non-farmakolojik (mobilizasyon, antiemboli çorapları, venöz ayak pompaları, pnömatik kompresyon cihazları) yöntemlerle sağlanmaktadır. Düşük riskli hastalarda, DVT profilaksisi genellikle mekanik yöntemlerle (erken mobilizasyon, egzersizler, elastik kompresyon çorapları, pnömatik kompresyon cihazları, sıvı alımı ve hasta eğitimi) uygulanır. Bu yöntemler, alt ekstremitelerdeki kan akışını artırarak DVT riskini azaltmayı hedeflemektedir. Cerrahi sonrası ağrı yönetimi ve mobilizasyonun teşvik edilmesi, profilaksinin etkinliğini artırmak için önemlidir. Orta ve yüksek riskli hastalarda, antikoagülasyon kontrendike olduğunda elastik kompresyon çorapları, venöz kanın kalbe yönlendirilmesine yardımcı olarak DVT’yi önler. Heparin gibi antikoagülanlar, yüksek riskli hastalar için etkili bir tedavi seçeneğidir, ancak kanama riski olan hastalarda bu ilaçlar kontrendikedir. Bu durumlarda farmakolojik olmayan yöntemler tercihedilmelidir. Farmakolojik tedavi gören hastalar ise kanama belirtileri açısından izlenmeli ve laboratuvar parametreleri düzenli olarak takip edilmelidir.
Literatürde, perioperatif dönemde profilaksi uygulanan hastalarda DVT insidansının belirgin şekilde daha düşük olduğu ifade edilmektedir. Bu derlemede, ortopedik cerrahiler sonrası ortaya çıkan derin ven trombozu riskleri ve bu durumu önlemeye yönelik alınabilecek tedbirler ele alınmıştır.