Nature-Based Renewable Energy with Responsibility: Integrating Ecological Knowledge into Wind and Solar Project Planning


Creative Commons License

Sarı A.

6th International Conference on Environment and Forest Conservation (ICEFC2025) "Nature-Based Solutions for Climate Resilience", Kastamonu, Türkiye, 17 - 20 Kasım 2025, ss.1, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Kastamonu
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.1
  • Karadeniz Teknik Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Yenilenebilir enerji sistemleri, özellikle rüzgâr ve güneş enerji santralleri, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve sera gazı emisyonlarını düşürmek açısından en çevreci çözümler arasında yer almaktadır. Ancak bu sistemlerin ekolojik sürdürülebilirliği, büyük ölçüde inşaat öncesi doğru saha seçimine ve bilim temelli azaltım stratejilerinin uygulanmasına bağlıdır. Bu çalışma, ekosistem değerlendirmesi kapsamında rüzgâr ve güneş enerji projelerinin potansiyel ekolojik etkilerini incelemekte ve kuş toplulukları ile doğal habitatlara yönelik riskleri en aza indirmek için uygulanabilir öneriler sunmaktadır.

2022–2024 yılları arasında Türkiye genelinde on beş yenilenebilir enerji proje sahası, inşaat öncesi dönemde değerlendirilmiştir. Saha gözlemleri, habitat karakterizasyonu ve kuş envanterleri yapılarak alanların duyarlılığı ve potansiyel ekolojik çatışmalar belirlenmiştir. Bulgular, olumsuz etkilerin büyük kısmının planlama aşamasında, ana göç yolları, sulak alanlar ve üreme bölgeleri dışında kalan sahaların seçilmesiyle önlenebileceğini göstermektedir. Düşük bitki örtüsüne ve sınırlı bitki çeşitliliğine sahip alanlar, daha az fauna barındırdığı için kuşlar açısından doğal olarak daha az çekicidir. Buna karşılık, yüksek bitki çeşitliliği sunan habitatlar daha fazla besin kaynağı ve barınma olanağı sağlayarak ekolojik açıdan hassas hâle gelmektedir.

Ayrıca proje sahalarının yerleşim yerlerinden ve yoğun tarımsal faaliyet bölgelerinden uzak olması gerekmektedir. Tarımsal üretim, kuşlar ve diğer yabani hayvanlar için cazip olan zengin bir vejetasyon oluşturmakta, insan kaynaklı organik atıklar ise fauna varlığını daha da artırmaktadır. Bu durum, yenilenebilir enerji tesisleri çevresinde yaban hayatı ile altyapı etkileşimi riskini yükseltmektedir. Bu nedenle düşük çeşitliliğe sahip, düşük üretkenlik gösteren habitatların tercih edilmesi ve yerleşimlerden uzak konumlandırma, olası ekolojik çatışmaların azaltılmasına katkı sağlamaktadır.

Sonuç olarak, ekosistem temelli planlama ilkeleriyle yönetilen yenilenebilir enerji projeleri, temiz enerji üretimi ile biyolojik çeşitliliğin korunması arasında dengeli bir yaklaşım sunmaktadır.

Renewable energy systems, particularly wind and solar power plants, are among the most environmentally sustainable solutions for mitigating climate change and reducing greenhouse gas emissions. However, their ecological sustainability depends largely on accurate pre-construction site selection and the implementation of science-based mitigation strategies. This study evaluates the potential ecological impacts of wind and solar energy projects within the framework of ecosystem assessment and proposes practical recommendations to minimize risks to avian communities and natural habitats. Between 2022 and 2024, fifteen renewable energy project sites across Türkiye were examined before construction. Field observations, habitat characterization, and bird inventories were conducted to determine site sensitivity and potential ecological conflicts.

The findings reveal that most negative effects can be prevented during the planning stage by selecting sites outside key migratory corridors, wetlands, and breeding areas. Areas with low vegetation and limited plant diversity naturally support fewer wildlife species, reducing their attractiveness to birds. Conversely, habitats with rich plant diversity provide more food resources and nesting opportunities, making them ecologically sensitive and unsuitable for development. In addition, project sites should be located away from settlements and agricultural production areas. Intensive farming practices create vegetation-rich landscapes that attract birds and other wildlife, while human-generated organic waste further increases the presence of fauna. These factors elevate the likelihood of wildlife–infrastructure interactions and may increase ecological risks around renewable energy facilities. Therefore, prioritizing low-diversity, low-productivity habitats and maintaining distance from human settlements can significantly reduce potential conflicts and support biodiversity balance.

When carefully planned, wind and solar power plants have minimal long-term impacts on ecosystems compared to conventional energy sources. Environmental assessments should integrate biodiversity data into spatial planning rather than cause unnecessary delays. Recommended measures include establishing buffer zones around sensitive habitats, optimizing turbine and panel placement according to topography, and implementing long-term bird monitoring programs. In conclusion, renewable energy projects that are guided by ecosystem-based planning principles provide a balanced approach between clean energy production and the conservation of biodiversity.