Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, sa.98, ss.41-64, 2021 (Scopus)
Orta Çağ’da devletlerin akıbetini belirleyen ve toplumlar üzerinde yadsınamaz etkiler bırakan olayların başında hiç kuşkusuz Moğol istilâsı gelmektedir. Cihan hâkimiyeti mefkûresiyle hareket eden Cengiz Han’ın başlattığı istilâ hareketi bir yandan coğrafyaların siyasi dengelerini değiştirirken, diğer yandan yaşanan değişim ve dönüşümlere bağlı olarak toplumların dinî-tasavvufî yapılarını etkilemiştir. Bu süreçte dinî-tasavvufî yapıların nasıl etkilendiği genellikle tarihî kaynaklar ele alınarak değerlendirilmektedir. Ancak ifade etmek gerekir ki, bu yapılar içerisinde faaliyet gösteren şeyh ve dervişlerin hikâyelerinin anlatıldığı menakıpnameler ihmal edilerek yapılan değerlendirmeler birçok yönüyle eksik kalmaktadır. Zira dönemin tarihî kaynaklarının karanlıkta bıraktığı eksik yönleri, şeyh ve dervişlerin anlam dünyası etrafında şekillenen edebî ve kutsal metinler addedilen menakıpnameler aydınlatmaktadır. Çünkü menakıpnameler sadece sûfîlerin hikmetli sözlerini ve örnek alınacak faziletli davranışlarını nakletmekle kalmamış, aynı zamanda bünyesinde teşekkül ettikleri dinî ve toplumsal yapıların izlerini de yansıtmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada istilâ sürecinde yaşanan gelişmeler ele alınırken kültür tarihi kaynağı olarak yeri doldurulamaz bir öneme sahip olan menakıpnameler, tarihî kaynaklar ile birlikte kullanılmıştır. Böylece Moğol istilâsına dair iki farklı aktarım biçimi olduğu tespit edilmiştir. Nitekim tarihî kaynaklar ve modern araştırmalara bakıldığında istilâ hareketinin en önemli nedenleri arasında Moğollar’ın inanmış oldukları seçilmiş millet inancı ve peşi sıra gelen dünya devleti düşüncesi gelmektedir. Bununla birlikte İslâm âleminin zenginliği ve Müslüman devletlerinin davetkâr tutumu da Moğollar’ı harekete geçiren diğer nedenler olarak zikredilmektedir. Aynı süreci menakıpnameler üzerinden takip ettiğimizde karşımıza tarihî kaynaklardan farklı bir aktarım biçimi çıkmaktadır. Bu noktada özellikle Nefahâtü’l-Üns, Menâḳıbü’l-ʿârifîn, Sipehsâlâr Risalesi ve Vilâyet-Nâme’nin kayıtları önem arz etmektedir. Zira mezkûr menakıpnamelerdeki kayıtlar bazı şeyh ve dervişlerin anlam dünyasına ışık tutarak, onların istilâ hareketini nasıl yorumladıklarını anlamamıza imkân sağlamaktadır. Bununla birlikte Moğollar zamanında yaşanan gelişmeleri bizzat tecrübe eden Necmeddîn-i Kübrâ, Bahâeddin Veled, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Hacı Bektaş Veli gibi öncü mutasavvıfların bu süreçte hangi kerâmetleri gösterdiklerini de aynı menakıpnameler üzerinden takip etmek mümkün olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Moğol İstilâsı, Tarihî Kaynaklar, Menakıpnameler, Şeyh ve Dervişler,
Kerâmetler
Undoubtedly, the Mongolian invasions rank first among the chain of events that shaped the fate of the
states and left indisputable effects on the societies in their path during the Middle Ages. The invasions
began during the reign of great Chinghis Khan who had the ideal of world domination. With the
invasions, on one hand, the political equilibrium in several regions was changed dramatically; on the
other hand, the religious and intellectual (including those of ṣūfī structures) patterns of the societies were also deeply influenced by depending on the changing political balance. Conventionally, the way
the religious and ṣūfī structures in this period were affected has usually been studied by referencing
the historical sources. However, such evaluations neglecting the menākıbnāmes in which the stories
of the sheikhs and dervishes of these religious and ṣūfī structures were told fall short in variety
of aspects. As the menākıbnāmes were regarded as the sacred literary texts that were formed in
the context of the semantic worlds of the sheikhs and dervishes, they can serve as complimentary
sources for the period that can shed light on the neglected spots of the historical studies. Nonetheless,
the menākıbnāmes not only convey the words and actions of wisdom by the ṣūfīs but also reflect
the traces of the social and religious structures these ṣūfīs lived in. In this study, therefore, the
menākıbnāmes, which have invaluable significance in terms of cultural history, were used accordingly
with the historical sources. Using menākıbnāmes as a source led us to the conclusion that there were
two different narratives regarding the Mongolian invasions. When historical sources and modern
studies are surveyed, it can be implied that the Mongols’ own belief in their status as selected nation
and their notion of a universal empire were among the most important factors in their quest for
conquests. Equally important, the richness of the Islamic world and the welcoming attitudes of some
Muslim states further motivated the Mongols for conquests. When the historical progress of the
conquests is followed from the menākıbnāmes, however, a different kind of narrative appears. This
different narrative was especially elaborated in the narratives of Nafahāt al-Uns, Menāḳıb al-ʿĀrifīn,
Sipehsālār Risalesi and Vilāyet-Nāme. The records of these menākıbnāmes help us comprehend the
mental and intellectual world of some sheikhs and dervishes, and allow for how they interpreted the
Mongolian invasions. Last but not least, the menākıbnāmes are also invaluable sources in observing
the deeds and prophecies of the leading ṣūfīs of the period, namely Najm al-Dīn Kubrā, Bahā’ al-Dīn
Walad, Mawlānā Jalāl al-Dīn Rūmī and Hacı Bektaş-i Veli who were first hand eyewitnesses to the
Mongolian invasions.
Keywords: The Mongol Invasions, Historical Sources, Menākıbnāmes, Sheikhs and Dervishes,
Prophecies.