KAYFOR 24: Uluslararası Kamu Yönetimi Forumu (Kamu Yönetimi Disiplini ve Kamu Yönetimi Teşkilatı), Tunceli, Türkiye, 16 - 18 Mayıs 2024, ss.1-3
Tarih boyunca iklimler; volkanik patlamalar, meteor çarpmaları, maden yangınları, toz fırtınaları gibi doğal yollardan meydana gelen olaylardan etkilenmiştir. Bu durum çevreye iklim rejimlerinin değişmesi şeklinde yansımıştır. Ancak Sanayi Devrimi’nden itibaren sanayileşme ve kentleşmenin ivme kazanmasıyla birlikte atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarında ciddi artışlar yaşanmaya başlanmıştır. Antropojenik kaynaklı sera gazı seviyelerinde görülen bu artış, atmosferin doğal formunda onarılması güç bir bozulmaya yol açmıştır. Dünyadaki canlı yaşamının devamı noktasında kritik bir nitelik taşıyan atmosfer; dramatik sıcaklık değişimlerinin önüne geçmek, dünyaya yönelen meteorları yakarak yaşanması muhtemel yıkımları engellemek, güneş ışınlarını filtreleyerek canlıları ultraviyole radyasyonun olumsuz etkilerinden korumak ve meteorolojik olayların gerçekleşmesine uygun bir ortam sunmak gibi önemli işlevleri yerine getirmektedir. Söz konusu bileşenin doğal yapısının kısmen kendiliğinden meydana gelen olaylar, esas olarak ise antropojenik faaliyetler sonucunda bozulması; etkileri yerel, bölgesel, ulusal ve küresel düzeyde hissedilen iklim değişikliği sorununa davetiye çıkarmıştır. Son dönemlerde iklim rejimlerinde dramatik değişikliklerin yaşandığı gözlemlenmektedir. Dünyanın neresinde olursa olsun, yaşanan bu değişikliklerden olumsuz yönde etkilenen alanların başında doğal ekosistemler gelmektedir. Buzulların erimesi, deniz suyu seviyelerinin yükselmesi, su kaynaklarının tükenmesi, aşırı hava olaylarının ve orman yangınlarının görülmesi ve bunların sonucunda bazı bitki ve hayvan türlerinin yok olması, bazılarının ise yaşam alanlarının, üreme zamanlarının ve mevsimsel aktivitelerinin değişmesi iklim değişikliğinin doğal ekosistemler üzerindeki etkilerine örnek olarak verilebilir. Ancak küresel bir çevre sorunu olan iklim değişikliğinin etkileri sadece doğal ekosistemlerdeki bozulma ve tahribatlar ile sınırlı kalmamakta, aynı zamanda bu etkiler genel olarak insan yerleşimlerinde, özellikle de kentlerde çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. Sayılan mevcut ve potansiyel etkilerinden hareketle iklim değişikliği, insanlığın karşı karşıya olduğu en önemli çevre sorunlarından biri olarak nitelendirilebilir. Bu açıdan iklim değişikliği, şaşırtıcı olmayan bir şekilde dünya gündeminde yer almaktadır. Dünyanın çeşitli yerlerindeki ülkeler, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında uluslararası anlaşma ve sözleşmelere taraf olmakta, ayrıca yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası ölçeklerde çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Söz konusu girişimler ile genel çerçevesi çizilen iklim değişikliği mücadelesi, azaltım ve uyum stratejileri aracılığıyla sürdürülmektedir. Birinci yaklaşım, antropojenik kaynaklı iklim değişikliğini öncelikle yavaşlatmak, genel olarak ise durdurmak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunulmasını amaçlamaktadır. İkinci yaklaşım ise iklim değişikliğinin mevcut ve potansiyel sonuçları karşısında hazırlıklı olunmasını hedefleyen uyum politikalarını kapsamaktadır. Binalarda enerji verimliliğini artırmak için yenilikçi çözümler geliştirilmesi ve güneş ve rüzgâr enerjisi ile biyoyakıt gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması azaltım stratejileri kapsamındaki faaliyetlere örnek olarak gösterilebilir. Buzul erimelerine bağlı olarak yükselen deniz seviyeleri karşısında kıyılarda bent yapım faaliyetleri de ikinci yaklaşım çerçevesinde değerlendirilebilir. Burada belirtilmesi gereken bir nokta daha vardır, o da azaltım stratejilerinin çoğunlukla gelişmiş; uyum stratejilerinin ise genel itibarıyla sosyo-ekonomik açıdan gelişmişlik düzeyi düşük ülkelerce uygulanmasıdır. Yapılan değerlendirmelerden hareketle azaltım ve uyum stratejilerinden birinin diğerinin yerine tercih edilmesinden ziyade bunların birlikte kullanılmasının, diğer bir deyişle iklim değişikliği ile mücadelenin belirli araçların kullanımına endekslenmeyip yeniliklere ve gelişmelere açık olunmasının mücadeleden başarılı sonuçlar alınmasında önemli bir rol oynayacağı söylenebilir. Günümüzde bilişim ve internet teknolojileri son derece hızlı bir gelişme seyri göstermektedir. Söz konusu gelişmelerin her birinden faydalanılarak oluşturulan dijital ikiz teknolojisi, son zamanlarda teknoloji alanında kaydedilen ilerlemelerin en önemli çıktılarından birini teşkil etmektedir. Dijital ikiz teknolojisi; verilerin gerçek zamanlı toplanması, toplanan verilerin işlenmesi ve analiz sonuçlarından yola çıkılarak geleceğe ilişkin çeşitli senaryo tahminleri yapılmasına elverişli bir teknolojik altyapıya sahiptir. Bu özelliği ile dijital ikiz teknolojisinin iş ve işlem basamaklarını azaltma, zaman ve kaynak kullanımında ise tasarruf sağlama gibi faydaları bulunmaktadır. Dijital ikiz teknolojisinin sunmuş olduğu avantajlar yalnızca bu teknolojiye olan ilgiyi artırmamakta, aynı zamanda söz konusu teknolojinin kullanım alanını da giderek genişletmektedir. Havacılık ve uzay teknolojisi alanında doğan dijital ikizin günümüzde üretim, inşaat ve enerji tüketimi konularında kullanılması söz konusu teknolojinin kullanım alanının yaygınlaştığını da açık bir şekilde göstermektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, dijital ikiz teknolojisinin iklim değişikliği ile mücadelede bir araç olarak kullanılıp kullanılamayacağının değerlendirilmesidir. Belirlenen amaç doğrultusunda çalışmada, literatür incelemesi ve doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Literatür incelemesi, konunun ne şekilde ele alındığı ve ilgili çalışmalarda hangi sonuçlara ulaşıldığının tespit edilerek araştırılması gereken hususların belirlenmesine uygun bir zemin sunmaktadır. Verilerin toplanmasından ziyade seçimine dayanan doküman analizi ise zaman ve maliyet tasarrufuna ve konunun geniş bir perspektiften ele alınmasına imkân sağlamaktadır. Sayılan bu avantajlar, çalışmada söz konusu yöntemlerin kullanılmasında etkili olmuştur. Buradan hareketle çalışmada ilk olarak iklim değişikliği ile mücadelede genel yaklaşımlara ve uluslararası çabalara yer verilmekte, ardından dijital ikiz teknolojisi ele alınmakta ve son olarak ise uygulama örneklerinden yola çıkılarak dijital ikizin iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sunup sunamayacağı irdelenmektedir. Yapılan incelemede dijital ikiz teknolojisinin kurtarma operasyonlarında, planlama ve inşaat faaliyetlerinde, enerji sistemlerinin ve tüketiminin takibinde ve trafik akışının optimizasyonunda kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu yönüyle dijital ikizin zaman ve maliyet tasarrufu sağladığı, diğer bir deyişle işlerin ve işlemlerin daha az kaynak ve enerji kullanımıyla sonuçlandırılmasına aracılık ettiği, dolayısıyla da sera gazı salımını azalttığı söylenebilir. Sonuç olarak dijital ikiz teknolojisinin iklim değişikliği ile mücadelede etkili bir emisyon azaltım aracı olarak kullanılabileceği ifade edilebilir. Ayrıca dijital ikiz teknolojisi gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerin, iklim değişikliği ile mücadelede başvurulacak yeni araçların ortaya çıkmasına ve bu mücadelenin farklı bir boyutta sürdürülmesine zemin hazırladığı belirtilebilir.
Throughout history,
natural developments have led to some changes in the structure of the
atmosphere. In particular, the Industrial Revolution and subsequent
developments have significantly increased greenhouse gas concentrations in the
atmosphere. This increase in anthropogenic greenhouse gas levels has caused an
irreparable deterioration in the natural form of the atmosphere. The events
occurring in the natural structure of this component have caused the problem of
climate change, which is recognized as one of the most important environmental
problems today. In the international arena, various initiatives are taken to
struggle with climate change. It is possible to classify these initiatives
under two headings: mitigation and adaptation policies. Today, information,
computer and internet technologies show an extremely rapid development course.
Digital twin technology, which is created by utilizing each of these
developments, constitutes one of the most important outputs of the recent
advances in technology. In this context, the aim of the study is to assess
whether digital twin technology can be used as a tool to struggle with climate
change. In line with the determined purpose, literature review and document
analysis method were used in the study. The study found that digital twin
technology is used in rescue operations, planning and construction activities,
monitoring of energy systems and consumption, and optimization of traffic flow.
As a result, it can be stated that digital twin technology can be used as an
effective emission reduction tool in struggle with climate change.