Moğol İstilâsı Sürecinde Kübrevî Bir Derviş: Necmeddîn-i Dâye’nin Gözüyle Ortaçağ Anadolu’suna Dair Bazı Değerlendirmeler


Creative Commons License

Yılmaz E.

Selçuk Türkiyat , sa.54, ss.45-62, 2022 (Hakemli Dergi)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Basım Tarihi: 2022
  • Dergi Adı: Selçuk Türkiyat
  • Sayfa Sayıları: ss.45-62
  • Karadeniz Teknik Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Orta Asya’dan gelen bir kasırga gibi önlerine çıkan devletleri ve son derece gelişmiş şehirleri harap eden Moğol istilâsı nedeniyle yaşanan göçlerin Anadolu sûfîliği üzerinde de oldukça etkili olduğuna dair genel değerlendirmelere rağmen bu sürecin nasıl gerçekleştiği henüz aydınlatılmış değildir. İstilâ hareketiyle birlikte Anadolu’ya hangi şeyh ve dervişlerin geldiği sorusu da kesin bir cevaba kavuşmamıştır. Ayrıca Anadolu’nun dinî-tasavvufî çehresini değiştiren zümrelerin bu coğrafyada nasıl bir iktidar, toplum ve tasavvuf yapısıyla karşılaştıkları da cevap bekleyen bir diğer soru olarak önümüzde durmaktadır. Mezkûr sorulara bazı cevaplar aranan bu çalışmada, Necmeddîn-i Dâye’nin hayatı ve Anadolu hikâyesi merkeze alınmıştır. Zira istilâ sürecini tecrübe eden Kübrevî derviş, Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’a sunduğu Mirsâdü’l-İbâd adlı eserinde Moğollar zamanında neler yaşadığını, Anadolu’ya neden göç ettiğini, göç esnasında hangi güzergâhtan geçtiğini nakletmesi bakımından müstesna bir konuma sahiptir. Onun bu konumunu perçinleyen bir diğer husus ise Anadolu’nun dinî-tasavvufî hayatına dair bazı değerlendirmelerde bulunmasıdır. Yeni bir yaşamın idamesi için geldiği Selçuklu Anadolu’sundan bir süre sonra ayrılan Necmeddîn-i Dâye, Mermûzât-ı Esedî adlı eserini ise Erzincan hâkimi Alâeddin Dâvudşah’a sunmuştur. Bu eserinde geçen betimleyici ifadeler her ne kadar şahsî mülahazalar olsa da bir dervişin nazarından Ortaçağ Anadolu’sunda oluşan mezkûr yapıyı anlamamıza katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla onun bu hususta bizlere aktarmış olduğu her bir satır ayrı bir önem taşımaktadır. Ancak buna rağmen Necmeddîn-i Dâye’nin Anadolu hikâyesine dair bazı hususlar karanlıkta kalmaktadır. Bu çalışmada çağdaş ve modern araştırmaların yanı sıra kültür tarihi kaynakları addedilen menâkıbnâmelerden hareketle hikâyenin cevap bekleyen bazı yönleri de aydınlatılmaya çalışılmıştır.