ULUSLARARASI KATILIMLI ULUSAL SU ve SAĞLIK KONGRESİ, Antalya, Türkiye, 26 - 30 Ekim 2015, ss.1
Dünyadaki kullanılabilir tatlı su (%1) sanayileşme ve kentleşmenin olumsuz etkileriyle her geçen gün giderek azalmaktadır. Sanayileşme, kentleşme ve artan kırsal/kentsel gereksinimlere bağlı olarak su kaynakları kapasitelerinin çok üzerinde kullanılmakta ve tükenmektedir. Gelişmekte olan bir ülke olarak; Türkiye hızlı kentleşme sorunları yaşamaktadır. Su kaynakları ile ilgili yapılan araştırmalar Türkiye’nin su sorunu yaşayan ülkelerden biri olduğunu göstermektedir. Nüfus artışı, kentleşme gibi faktörlerin etkisiyle su kaynakları üzerindeki baskılar artmaktadır. Bu tür baskılar gelecekte Türkiye’nin su kıtlığı yaşayan bir ülke konumuna gelmesine neden olacaktır.
Mevcut su kaynaklarının korunması, etkin ve uygun tüketilmesi, buna yönelik önlemlerin alınması, ilgili ve farklı disiplinlerin sorumluluklar üstlenmesi ve çözüm önerileri ortaya koymaları gerekmektedir. Bu disiplinlerin biri de şehir planlamadır. Şehir planlama; toplumsal, ekonomik, çevresel birçok gereksinimine yönelik olarak kentsel/kırsal alanların gelişimine yön veren, ülkelerin geleceği için temel bir düzenleme aracıdır. Bu süreçte hem mevcut duruma, hem de geleceğe yönelik planlama ve tasarım stratejileri geliştirilmektedir.
Geliştirilen planlama kararları/politikaları ile doğal kaynakların, yeşil alanların, tarihi değerlerin ve su kaynaklarının nasıl ve ne kadar kullanılacağı, nasıl korunacağı ve nasıl sürdürülebileceği gibi önemli konulara karar verilmektedir. Dolayısıyla, şehir planlamanın müdahale alanı içerisinde doğal kaynaklar yer almaktadır ve bunların en önemlilerinden biri de ‘su’ dur.
Özellikle çevre sorunları, doğal kaynakların korunmasına yönelik çözüm önerilerinin gündeme gelmesi, su kaynaklarının yönetimi ve planlanması ile ilgili arazi kullanım kararlarının geliştirilmesi sürecinde kent plancıları ve planlama disiplini daha aktif ve etkili olmuştur. Bu bağlamda 1980 yılında M. Falkenmark’ın “arazi kullanım kararlarının aslında bir su kullanım kararı olduğunu, Giorgos Kallis ve Henri L. G. De Groot’un 2003 yılında Avrupa’nın dört kentinde (Barselona, Atina, Amsterdam ve Londra) yaptıkları araştırma sonucunda, “arazi kullanım kararlarının su kullanım kararları ile birebir ilişkisinin bulunduğunu ortaya koymaları” bunun bir göstergesidir.
Doğal kaynakların sınırlı olması ve günümüzde hızla tüketildiği göz önüne alınırsa; kaynakların sürdürülebilirliği kentlerin geleceği açısından önemlidir. Su kaynaklarının korunması, kullanılması ve sürdürülebilirliğine yönelik bütüncül ve kapsamlı planlama politikaları ve fiziki planlar üretmek gereklidir. Ancak, kent planlama sürecinde doğal alanlara ve kaynaklara yönelik değerlendirilmesi gereken konular, alanlar planlama sürecinin analiz aşamasında yapılan çalışmalar ve üretilen analiz paftaları ile sınırlı kalmaktadır. Şehir planlama disiplini çerçevesinde planlar üretilirken su kaynaklarının korunması ve kullanımına yönelik veriler üretilmemektedir. Aslında, kentleşmeye yönelik bu tür konuları ve bunların mekânsal kurgusunu tanımlayan bir eylem olarak planlama kararları ile su kaynakları ve döngüsüne müdahale edilmiş olmaktadır. Örneğin, fiziki planların belirlediği arazi kullanım biçimleri, istihdam, nüfus ve yoğunluk kararları kentin su talebini de belirler. Nüfus, yapı yoğunluğu, kullanımların niteliği ve niceliği ile su talebi arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Dolayısıyla plan kararları dışında oluşabilecek her türlü kentsel gelişme niteliksiz ve sağlıksız çevreler yarattığı gibi su kaynakları açısından da önemli bir tehdit teşkil eder. Çünkü plan dışı yapılaşma ve beraberinde getirdiği nüfus yoğunluğu su kaynaklarının kapasitesini aşan bir su tüketimine neden olmaktadır.
Bu bağlamda, doğal alanların mekânsal kullanım kararları üretilirken bu kararların suya/su kaynaklarına olan müdahale boyutu ve niteliğine ilişkin kestirimler yetersiz kalmaktadır. Yalnızca kıyı koruma, sulak alanlar, koruma kuşaklarına yönelik yapılaşma kararları ile sınırlı kalınmakta disiplinler arası çalışmalar yetersiz olmaktadır.
Yalnızca plan sınırları içerisinde yapılaşma kararlarının üretilmesi, üst ölçekli planlar ile alt ölçekteki planlar arasında ilişkilerin kurulamaması su kaynaklarının korunması ve yönetimi bakımından önemli bir sorundur. Aslında üst ölçekli planlar su kaynaklarının korunması ve kullanımı yönünde bir fırsattır ancak herhangi bir yaptırımları yoktur. Ülkemizde planlama eylemi mekânsal ölçekte yalnızca nazım imar planları ve uygulama imar planları çerçevesinde yürütülmektedir. Bu planların sınırları ve etki alanları su kaynaklarının bütüncül bir biçimde planlanmasına olanak vermemektedir. Bu bağlamda 10. kalkınma planında da belirtildiği gibi ulusal ve bölgesel düzeyde yapılacak su planlaması çalışmalarının, yatırımları yönlendiren kalkınma planları ile farklı ölçekteki mekânsal planlama (nazım plan ve uygulama imar planları) süreçlerine entegre edilmesi gerekmektedir.
Bütün bu sözü edilen konular ve sorunlar dikkate alındığında, su kaynaklarının kent içindeki yönetimi ve kullanımını da şehir planlama disiplininde tartışılması gereken önemli bir konuya dönüşmektedir. Kentleşmenin hızla sürdüğü, gelişmekte olan ve su yönetimi bakımından etkin bir sistem kurgulayamamış kentlerden biri olan Trabzon kenti çalışma alanı olarak seçilmiştir. Trabzon kenti, yağış rejimleri ve su kaynaklarının zenginliği bakımından su idaresi ve tüketimi açısından fırsatlara sahip bir coğrafyada yer almaktadır. Ancak özellikle yerel yönetimlerin izlediği imar politikaları sonucu oluşan çarpık kentleşmenin ve kentsel rantın su ve su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerini gözeten bir planlama yaklaşımı mevcut değildir. Hızlı kentleşme ve beraberindeki nüfus birikimi nazım planların öngördüğü arazi kullanım kararları ile örtüşmemektedir. Belirtilen sorunların yanı sıra, Trabzon 2012 yılında büyükşehir statüsüne geçmiş, kent sınırları çevre beldeleri de içine alacak biçimde genişlemiş ve nüfusu artmıştır. Kentin 2014 yılı genel nüfus sayımına göre nüfusu 314.246 kişi ve yüzölçümü 189 km² olup 37 mahallesi bulunmaktadır.
Bu bildirinin amacı şehir planlama sürecinde su ve su kaynaklarının nasıl ele alındığını, Trabzon kenti planlama süreci örneğinde incelemektir. Bu doğrultuda öncelikle şehir planlamasının su kaynakları üzerindeki etkisi ve önemi açıklanmıştır. Buna bağlı olarak mevcut planlama süreci ve pratiğindeki sorunlar Trabzon kenti planlama deneyimleri ile örneklenmiş ve tartışılmıştır. Trabzon kenti ile ilgili bugüne kadar yapılan mekânsal ve stratejik planlar (1:25.000, 1:5.000 ve 1:1.000 ölçekli imar planları) ve raporları, hava fotoğrafları, haritalar, Trabzon kenti su kaynakları ve yönetimi ile ilgili yazılı araştırmalar çalışmanın materyalini oluşturmaktadır.
Çalışmada öncelikle şehir ve bölge planlama disiplini ile su ve su kaynakları arasındaki ilişki, dünyada ve Türkiye’de su kaynaklarının planlanması ve yönetimine ilişkin tartışmalar detaylı olarak ortaya konulmuştur. Bu kapsamda çalışma alanı ile ilgili analiz çalışmaları yapılmış ve analizlere bağlı bulgular elde edilmiştir.
Çalışma aşağıdaki genel başlıklarda ele alınmıştır:
Bu başlıklarda irdelenen konular çerçevesinde kentin mevcut ve geleceğe yönelik su ve su kaynakları yönetim ve planlama sorunlarına yönelik bulgular elde edilmiş ve tartışılmıştır. Bu sorunların çözümüne yönelik öneriler, Türkiye geneli ve Trabzon kenti özelinde ortaya konulmuştur.