Hars Akademi, vol.5, no.1, pp.35-56, 2022 (Peer-Reviewed Journal)
Detective literature undertakes the duty of providing a serious legitimacy for philosophical and
religious ideas under the influence of patriarchal ideology. Like monotheistic religions, detective
fiction provides readers with a sense of reassurance derived from the reestablishment of order and
resistance to chaos. The deified detective, who determines morality and takes on the guardianship of
justice, fights for the salvation of society with the criminal who takes the place of the theological
devil and highlights the gender stereotypes that work against women. The similarities between
detective fiction and monotheistic religions are emphasized in Şebnem Şenyener's Kalbim Çırılçıplak
trilogy titled Dansözün Ölümü, Karakter Taciri, Ölümün Şarkısı Özgürdür, and these similarities are
deconstructed with parody and ironic strategies. This trilogy makes the cooperation between detective
fiction and religion visible with its postmodern fiction. The writer who wants to transform the
hegemonic and sexist structure produced by the sacred texts; undermines the detective's authority
with unresolved closures; discusses the redemptive nature of God and religion through the unstable
social structure; transforms the meanings attributed to concepts and facts such as morality, justice,
order, death, punishment, good and bad.
Polisiye edebiyat, ataerkil ideolojinin telkinlerinin etkisinde felsefi ve dini düşünceler için ciddi bir
meşruiyet sağlayıcı görevini üstlenmektedir. Tek tanrılı dinler gibi polisiye kurgu da okuyuculara
düzenin yeniden kurulmasından ve kaosa karşı direnişten elde edilen güvence hissini sağlar. Ahlakın
sınırlarını çizen ve adaleti himayesine alan tanrılaştırılmış/Tanrı’nın yardımcısı dedektif, teolojideki
şeytanın yerine geçen suçlu figürüyle toplum için savaşmakta ve kadınların aleyhine işleyen cinsiyet
kalıplarını belirginleştirmektedir. Şebnem Şenyener’in Dansözün Ölümü, Karakter Taciri, Ölümün
Şarkısı Özgürdür adlı Kalbim Çırılçıplak üçlemesinde polisiye kurgu ile tek tanrılı dinler arasındaki
benzerlikler üzerinde durularak söz konusu benzerlikler parodik ve ironik stratejilerle yapı bozuma
uğratılmaktadır. Bu üçleme, post modern kurgusuyla polisiye ile dinin iş birliğini görünür kılarak her
ikisinin ciddi tartışması için stratejik bir konuma sahip olduğu iddiasını ortaya koymaktadır. Kutsal
metinlerin ürettiği hegemonik ve cinsiyetçi fikri yapıyı dönüştürmek isteyen yazar; çözümsüz
kapanışlarla dedektifin otoritesini sarsar, istikrara kavuşamayan toplumsal yapıyla Tanrı’nın,
dolayısıyla dinin kurtarıcı vasfını tartışmaya açar; ahlak, adalet, düzen, ölüm, ceza, iyi ve kötü gibi
kavram ve olgulara yüklenen anlamları dönüştürür.