THE END OF MAD? THE INDIA–PAKİSTAN 2025 CRISIS AND THE CHANGING NATURE OF DETERRENCE


Kaya Y. Ç., Aras F. Ç.

15TH INTERNATIONAL SCIENTIFIC RESEARCHES CONGRESS, Adana, Türkiye, 15 Haziran - 17 Temmuz 2025, ss.735-747, (Tam Metin Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Tam Metin Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Adana
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.735-747
  • Karadeniz Teknik Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Bu çalışma, 2025 yılında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan askeri krizi temel alarak, nükleer caydırıcılık teorilerinin Güney Asya bağlamında ne ölçüde geçerli olduğunu analiz etmektedir. Özellikle klasik Karşılıklı Garanti Edilmiş İmha (Mutually Assured Destruction–MAD) teorisinin rasyonalite, ikinci vuruş kapasitesi ve kriz iletişimi gibi temel varsayımlarının, asimetrik tehditler ve teknolojik kırılganlıklar karşısında ne ölçüde aşıındığı sorgulanmaktadır. Çalışmada, Hindistan’ın “Operation Sindoor” kapsamında Pakistan’daki askeri hava üslerine düzenlediği saldırı ve Pakistan’ın misilleme niteliğindeki “Operation Bunyan Ul Marsoos” harekâtı, nükleer caydırıcılığın sınırlarını test eden bir vaka olarak değerlendirilmiştir. Analiz sürecinde devlet dışı aktörlerin rolü, siber saldırılar, İHA kullanımı ve dezenformasyon kampanyaları gibi yeni nesil tehditlerin caydırıcılık dengesini nasıl dönüştürdüğü irdelenmiştir. Ayrıca, tarafların askeri doktrinleri karşılaştırılmış; minimum caydırıcılık ve tam spektrum caydırıcılık gibi farklı yaklaşımların kriz dinamiklerine etkisi ele alınmıştır. Elde edilen bulgular, nükleer silahların varlığının tek başına istikrar sağlayamadığını; güvenlik politikalarının teknoloji, iç siyaset ve uluslararası iletişim boyutlarını içerecek şekilde yeniden yapılandırılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Çalışma, yalnızca teorik katkı sunmayı değil; aynı zamanda Güney Asya’daki benzer krizlerin yönetimi için somut politika önerileri geliştirmeyi hedeflemektedir.

This study examines the 2025 military confrontation between India and Pakistan to assess the validity of nuclear deterrence theories in the context of South Asia. It particularly questions the assumptions of classical Mutually Assured Destruction (MAD)—rationality, second-strike capability, and crisis communication—in light of asymmetric threats and technological vulnerabilities. India’s “Operation Sindoor” targeting Pakistani airbases and Pakistan’s retaliatory “Operation Bunyan Ul Marsoos” are analyzed as events that severely tested the limits of nuclear deterrence. The study investigates how the involvement of non-state actors, cyber operations, unmanned aerial vehicles (UAVs), and disinformation campaigns have altered the conventional deterrence dynamics. It also compares the military doctrines of India and Pakistan, highlighting the influence of strategies such as minimum credible deterrence and full-spectrum deterrence on the escalation trajectory. Findings demonstrate that the mere possession of nuclear weapons no longer guarantees strategic stability. Instead, effective deterrence must encompass digital resilience, doctrinal clarity, and robust crisis communication mechanisms. The study concludes that nuclear deterrence in asymmetric regions like South Asia is increasingly susceptible to misperception, miscalculation, and hybrid threats. It calls for a multidimensional reconfiguration of security policies that includes technological safeguards, political restraint, and international engagement. Beyond theoretical analysis, the paper offers practical policy recommendations for managing future nuclear crises in South Asia.