29. Ulusal Patoloji Kongresi, Trabzon, Türkiye, 23 - 26 Ekim 2019, cilt.3, sa.25871072, ss.7
Malign melanom; nöral krest kökenli, epidermis bazal tabakasında
pigment üretmekle görevli melanositlerin malign transformasyonu sonucu gelişen
genellikle konvansiyonel tedavilere dirençli, metastaz kapasitesi yüksek
agresif bir neoplazmdır. Malign melanom gibi yüksek oranda mikrosatellit
instabiliteye sahip ve mutasyon yükü fazla olan tümörler immünoterapiden daha
fazla fayda sağlamaktadırlar.
Melanom sıklığı diğer birçok kanser türüne kıyasla daha nadir
olmasına rağmen yüksek mortalite oranları sebebiyle büyük önem taşımaktadır. Bu
nedenle melanomun önlenmesi ve erken tanı ile potansiyel tedaviye hızlı
erişimin sağlanması için yapılacaklar önemlidir.
Çalışmamızda 2010-2017 yılları arasında
bölümümüzde tanı almış ve seçilmiş 100 olguda (İntradermal nevüs(n=10),
primer(n=60) ve metastatik(n=30) malign melanom) immünhistokimyasal olarak MLH-1, PMS-2, MSH-2 ve MSH-6 sonuçları ve immün kontrol noktası
inhibitörlerinden PD-L1 ve Galektin-9 arasındaki ilişkiye bakıldı ve olguların
klinikopatolojik özellikleri ile karşılaştırıldı. Çalışmaya başlamadan önce Karadeniz
Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu onayı alındı ve proje Karadeniz
Teknik Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri destek fonu tarafından
desteklendi. İstatistiksel olarak p<0,05 anlamlı
kabul edildi.
Çalışmamızda literatürle uyumlu olarak metastatik malign
melanomlarda primerlere göre daha yüksek oranda mikrosatellit instabilite
saptandı. Metastatik olgularda primerlere göre PD-L1 ve Galektin-9 ekspresyonu
pozitifliği anlamlı olarak daha fazla bulundu. Mikrosatellit instabil vakalarda
Galektin 9 ekspresyonunun daha fazla olduğu, PD-L1 ekspresyonunun ise tam tersi
daha az olduğu görüldü. Mikrosatellit instabilite durumu, PD-L1 ve Galektin 9
ekspresyonunun sağkalımı literatürle uyumlu olarak olumlu yönde etkilediği görüldü.
Ancak istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edilemedi. Hasta sayısının
sınırlı sayıda olmasından dolayı istatistiksel olarak anlamlı sonuç elde
edilemediği düşünüldü.
Sonuç olarak metastatik olgularda,
hem mikrosatellit instabilite oranının hem de PD-L1 ve Galektin-9
ekspresyonunun daha fazla olması, tümör immünojenitesi arttıkça immün kontrol
noktası inhibitörlerinin daha fazla eksprese edildiğini ve bu hastaların
immünoterapi ilaçlarından daha fazla fayda sağlayacağını düşündürmüştür.
Çalışmamız anti-PDL1 immünoterapisi dışında Galektin-9’u hedef alan yeni tedavi
seçeneklerini gündeme getirmiştir.