Mimarlık ve Yaşam Dergisi, cilt.4, ss.257-281, 2019 (Hakemli Dergi)
Antik
Yunan döneminde başlayan tiyatro sanatının Rönesans’ta müzikli oyunlara
dönüşmesi ile ortaya çıkan opera sanatı, tarihi süreç boyunca icra edildikleri
yapılar açısından kentler ve ülkeler için gücün ve ihtişamın sembolü olmuş,
mimari bir imgeye dönüşmüşlerdir. Opera binaları, dünyanın çeşitli ülkelerinden
gelen ziyaretçileri ağırlamakta ve bu ziyaretçiler tarafından da mekanın ve
sanatın deneyimlendiği simgesel yapılar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Çalışmada, Henning Larsen tarafından tasarlanan ve Danimarka’nın başkenti
Kopenhag’ın zengin kültürünü temsil eden Kopenhag Opera Binası ile MAD[1]
Mimarlık tarafından Çin’in Harbin kentinde tasarlanan Harbin Opera Binası’nın
iç ve dış mekan kullanımı açısından değerlendirmesi yapılmıştır. İç
mekanlardaki fuaye, opera salonu, sahne alanı, prova odaları, sahne
arkası birimleri, ıslak hacimler ve sosyal alanlar; tasarım, yapım tekniği ve malzeme
açısından değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, çalışmaya konu olan opera
binalarının kent ve yakın çevresi ile kurdukları ilişki açısından da
değerlendirilmesi yapılmıştır.