Gender roles constitute the basis of the adoption of the idea that “Women's place is at home”. The roles that society imposes on men and women create social differences and boundaries between the sexes. While marginalizing women, it keeps men at a higher level and causes inequalities between men and women in social life. The city, which is one of the places where inequality and oppression is most evident, sees men as hosts, but welcomes women. From past to present, it will be discussed how the evolution of gender roles in Turkish history is reflected on urban open spaces today. Landscape architects are also responsible for urban open space design with equal accessibility for every segment of society. Landscape architecture branch is responsible for designing that space in a way that every user can use, instead of imposing a gender discrimination on urban open spaces. Every individual is the sole user of public spaces where they can feel safe and free. In this study, the pressures and inequalities created by gender roles that underlie the woman's inability to see herself as a user of the city have been defined. It is aimed to reveal the relationship between the social infrastructure of this situation and the landscape architecture branch, which is one of the environmental design professionals.
“Kadının yeri evidir.” düşüncesinin benimsenmesinin temelini, toplumsal cinsiyet rolleri oluşturmaktadır. Toplumun kadın ve erkeğe yüklediği roller, cinsiyetler arasında toplumsal farklar ve sınırlar oluşturmaktadır. Kadını ötekileştirirken erkeği daha üst bir seviyede tutmakta ve toplumsal yaşamda kadın-erkek arasında eşitsizliklere sebep olmaktadır. Eşitsizlik ve baskıların en belirgin olduğu yerlerden biri olan kent, erkeği ev sahibi gibi görmekte ancak kadını misafir etmektedir. Geçmişten günümüze, Türk tarihinde toplumsal cinsiyet rollerinin geçirdiği evrimin günümüzde kentsel açık mekanlara nasıl yansıdığı tartışılacaktır. Toplumun tüm kesimleri için eşit erişilebilirlikte kentsel açık mekân tasarımından peyzaj mimarları da sorumludur. Peyzaj mimarlığı dalı kentsel açık mekânlara bir cinsiyet ayrımı yüklemek yerine o mekânı her kullanıcının kullanabileceği şekilde tasarlamakla yükümlüdür. Her birey kendini güvenli, özgür hissedebileceği kamusal alanların yegâne kullanıcısıdır. Yapılan bu çalışmada, kadının kendini kentin kullanıcısı olarak görememesinin altında yatan toplumsal cinsiyet rollerinin oluşturduğu baskı ve eşitsizliklerin neler olduğu tanımlanmıştır. Bu durumun sosyal alt yapısının, çevre tasarım profesyonellerinden olan peyzaj mimarlığı dalı ile arasındaki ilişkisini ortaya koymak amaçlanmıştır.