Bu bildiri Scopus elsevier de İngilizce
yayınlanmıştır. İngilizce yayınlanan bildirinin Linki
Volume 158,
2019, Pages 625-631
3rd World
Conference on Technology, Innovation and Entrepreneurship, WOCTINE 2019;
Istanbul; Turkey; 21 June 2019 through 23 June 2019; Code 141488
Hasan
Çebi BAL1, Çisil ERKAN 2
1Karadeniz Technical University, Turkey
2Istanbul University,Turkey
Öz
Endüstri 4.0 hızla ilerleyen teknoloji ile
birlikte insanlık için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu yeni dönemin,
hükümetler, işletmeler ve bireyler için yeni fırsatlar yaratması olumlu bir
gelişmeyken, ortaya çıkan yeni teknolojileri, ekonomik refaha ulaşabilmek için toplumla en hızlı nasıl
uyumlaştıracağımız önemli bir sorun haline gelmiştir. 17. Yy’da başlayarak
devam eden sanayi devrimlerinde insan gücü sadece fiziksel güç olarak
önemsenirken, sanayi devrimlerinin sonuncusu olan endüstri 4.0’da beyin gücü öne
çıkmış ve katma değer yaratma sürecinde en önemli unsur olmuştur. Bu durum, ucuz
işgücüne sahip olduğu için doğrudan yabancı yatırımları kendine çeken
ülkelerden yatırımların geri çekilmesi durumunu ortaya çıkarmış ve küresel
ekonomi ve rekabet gücü konularında önemli sorunlara yol açmıştır. Endüstri 4.0
ile beraber değişen sadece işgücünün şekli olmamış, rekabet gücünü etkileyen
önemli faktörlerden olan kurumlar, finansal sistem, altyapı, yenilik
becerileri, sağlık, eğitim, makroekonomik değişkenler de değişime uğramıştır.
Değişen ve gelişen dünya ekonomisinde rekabet gücü faktörleri, rekabetin
niteliği ve rekabet avantajı yaratma konusunda değişimler gözlemlenmiştir. Bu çalışmada
Endüstri 4.0 ile ortaya çıkan bu yenilikler ve değişimler değerlendirilmiş, istatistikler ve veriler yorumlanmıştır. Ortaya çıkan yeniliklerin ülkelerin rekabet gücü üzerindeki etkileri araştırılmış olup, olumlu ve olumsuz
etkiler karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır.
© 2019 The
Author(s). Published by Elsevier B.V.
Peer-review under responsibility
of the scientific committee of the 3rd World Conference on Technology,
Innovation and Entrepreneurship
Keywords: competitiveness, indusrty 4.0,
labor force,
1. Giriş
Sanayi devrimi, İngiltere’de 18. yüzyılda bilimsel buluşların
üretim sürecine dâhil olması ve buhar gücü vasıtasıyla işleyen makinelerin
makineleşmiş sanayiyi meydana getirmesi, kitlesel üretimin sonucunda büyük bir
sermaye birikimi yaratılması olarak tanımlanabilir. Her geçen zaman diliminde
bilimsel olarak üstüne koyularak ilerleyen bu tarihsel süreç, bugün endüstri
4.0 olarak adlandırılan ve bilişsel gücün üretimde ana unsur olduğu aşamaya
ulaşmıştır.
Endüstri 4.0’ın üretimde teknolojik yenilikler ve
gelişmeleri içermesi, bu devrimin ekonomi üzerindeki etkilerinin de ortaya
çıkmasına yol açmıştır. Makroekonomik etkiler ülke ekonomileri üzerinde
gözlemlenirken, mikroekonomik etkiler her sektörde faaliyette bulunan tüm
gerçek ve tüzel kişi işletmeler üzerinde görülmektedir. Otomasyon
teknolojisinin üretimde kullanılmaya başlanmasıyla insan emeğine olan ihtiyaç
giderek azalmıştır. Bu gelişme; ucuz işgücü sayesinde doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarını ülkelerine çeken doğu ülkelerinin, bu yabancı yatırımları
kaybetmeleri riskini beraberinde getirmektedir. Ayrıca Endüstri 4.0
uygulamalarını etkin bir şekilde ve geliştirerek uygulayan ülkelerin, küresel
ekonomi alanında önemli rekabet avantajları elde ettiği ve bu avantajların
yaşanan gelişmeler ile daha da artacağı görülmektedir (Özkan ve Diğerleri,
2018:1).
2. Endüstri
4.0 ve Gelişim Süreci
Günümüzde en sanayi devrimlerinin son geldiği aşama olan endüstri
4.0; üretim, tüketim ve tedarik süreçlerini büyük ölçüde değiştiren bir süreç
olarak gelişmektedir. Bu süreç daha önceki endüstri devrimleri gibi ekonomik,
siyasi ya da sosyal bir patlama sonucu meydana gelmemiş, endüstri 3.0 sürecinde
elde edilen gelişmeler ve ilerlemeler sonucunda ortaya çıkmıştır. Endüstri 4.0
süreci; ilk olarak Hannover fuarında ortaya atılan bir yaklaşımdır. Bu
yaklaşımın özü, insan gücüne ihtiyaç duymayan, insandan bağımsız olarak
faaliyette bulunan makineler ve üretim sistemlerinden oluşmaktadır. Özellikle,
teknoloji alanında yaşanan gelişmelerle birlikte üretim süreçleri akıllı ve
kendi kendine yürütülebilir sistemler haline gelmiştir (Görçün, 2017: 141). Endüstri
4.0 bileşenlerini; big data, autonomous
robots, augmented reality, additive manufacturing, cloud computing, cyber security,
internet of things, system integration and simulation olarak sıralayabiliriz.
·
Big data, üretimde son zamanlarda kullanılmaya
başlanmıştır. Üretim sistemleri, kurumsal ve müşteri bazlı yönetim sistemleri gibi
birçok farklı kaynaktan elde edilen verilerin toplanması ve kapsamlı biçimde
değerlendirilmesidir. Big data kullanımı üretimin kalitesini arttırmakta,
enerjiden tasarruf edilmesini sağlamakta ve makine ve teçhizatların bakımını
kolaylaştırmaktadır (TÜSİAD, 2016: 25).
·
Autonomous robots, üretim sırasında sanal görüş
yetenekleri sayesinde, önlerine gelen parçayı tanıyarak her parça veya ürün
için farklı reaksiyon göstermektedirler. İnsanlarla yan yana çalışabilmeleri ve
öğrenme kabiliyetleri, en önemli özellikleri olmuştur. Robot teknolojisinin
hızla değişmesi, robotları daha otonom ve işbirlikçi hale getirmiştir.
·
Augmented reality, cihazların nesneleri
tanıyabilme özelliği sayesinde sanal ortamların gerçek görüntüler ile
birleştirilmesine denmektedir. Depo yönetimi, ürünlerin interaktif olarak
pazarlanması ve mobil cihazlar aracılığıyla tamirat ve montaj işlemlerinin
kolaylaştırılması gibi çeşitli hizmetlere destek vermek için kullanılmaktadır.
Bu sistemler henüz başlangıç aşamasındadır.
·
Additive manufacturing, seçilen belli bir
malzemenin (plastik, naylon vb.), üst üste eklenerek katman katman üretim
yapılmasıdır. 3D yazıcı ve 3D baskı terimleriyle bilinen bir teknolojidir.
Additive manufacturing teknolojisinde ürün geliştirme çok daha ucuz maliyetlerle
yapılmaktadır. Ürünün tasarlanması ile üretilmesi arasında yer alan aşamaları
ortadan kaldırarak, tasarımdan sonra hemen üretime geçilmesine imkân
sağlamaktadır.
·
Cloud computing, verilerin internet
ortamında sanal depolama sistemiyle depolanıp, ihtiyaç olduğunda
kolay bir şekilde ulaşılmasını sağlayan bir teknolojik hizmettir. Günlük hayatta oldukça fazla kullanılan
harici disklerden daha
fazla veri saklama alanı, verilerin hızlı bir şekilde transfer edilmesi ve
yedekleme konusunda maliyet tasarrufu gibi önemli
avantajlar sağlamaktadır. Büyük şirketler iş yoğunluklarını ve yüksek
maliyetlerini bu teknoloji sayesinde azaltmaktadırlar.
·
Cyber
security, siber ağlar üzerinde yaşanan hayatın güvenliğinin
sağlanması, bütünlüğünün ve gizliliğinin korunmasıdır. Günümüzde fabrikaların akıllanmasıyla, onlara yönelik
olarak yapılan saldırılar da nitelikli hale gelmiştir. Kurumlar,
şirketler ve kobiler için siber güvenlik kavramını
incelediğimizde, karşımıza ilk olarak bilgi güvenliği kavramı çıkmaktadır. Günümüzde
kurumların sahip oldukları varlıkların en önemlisi “veri /
bilgi”dir. Kurumlar sahip oldukları bilgiyi derler, işler, satar,
kiralar veya bir ürün / değer üretmek için kullanabilirler. Kurumlar için
kritik önem arz eden bilgi güvenliğini sağlamak amacıyla global dünyada birçok
standart oluşturulmuştur. Güvenliğin sağlanmadığı durumda siber saldırganlar,
bu verilere izinsiz erişerek kurumlara maddi ve manevi olarak büyük zararlar
verebilmektedirler.
·
Internet
of things, fiziksel nesnelerin
(arabalar, saatler, gözlükler, iş makineleri vb.) birbirleriyle veya daha büyük
sistemlerle bağlantılı olduğu iletişim ağına denir. Günümüzde akıllı
bileklikler, akıllı saatler, akıllı t-shirtler, akıllı raketler, ev otomasyon
sistemleri, akıllı arabalar ve bunun gibi birçok nesnenin üzerine yapılan
yatırımlarla, bu nesneler wi-fi ve bluetooth teknolojisi ile internete
bağlanabilmektedir. Henüz kullanımı çok yaygın olmamakla beraber, bu alandaki
çalışmalar hızlı gelişim göstermekte ve bu teknolojilere insanlar tarafından
kolay uyum sağlanmaktadır. Akıllı fabrika sistemlerinin ortaya çıkmasında önemli rol
oynayan IoT, fabrika üretimi için çalışan cihazların birbirleriyle iletişim
kurmasını sağlamaktadır. Bu iletişim sayesinde fabrikadaki üretim bilgilerine anında
ulaşılması sağlanmaktadır. Ayrıca üretimde oluşabilecek aksaklıklar veya
sorunlar anlık olarak yöneticiye bildirilmektedir.
·
System
integration, üretim süreçlerinde
yaşanan bir değişikliğe hızlıca cevap verilmesi veya bir sorun ile
karşılaşıldığında çok daha hızlı bir şekilde çözüm getirilebilmesidir. Yatay ve
dikey entegrasyonun endüstri 4.0’a kattığı avantajlardan bir kaçı; müşteriye
özel ve kişiselleştirilmiş üretimin kolaylaşması, kaynak verimliliğinin
arttırılması, küresel tedarik zincirinde optimizasyon elde edilmesi olarak
sayılabilir. Öte yandan işletmeler bu sistemle beraber daha esnek bir yapıya
kavuşmaktadır.
·
Simulation,
endüstri 4.0 için ürünlerin tasarlanması ve geliştirilmesi
süreçleri açısından önem taşımaktadır. Bu modelleme uygulamaları sayesinde sanal
ortak çalışmalar yapılabilecek ve bu da ürün geliştirme sürelerini kısaltırken,
aynı zamanda kalite kontrollerine olan mecburiyeti de azaltacaktır. Riskli
işler için geliştirilen seçenekler, işçiler için gerekli olan sağlık ve
güvenlik standartlarının yerine getirilmesini de sağlayacaktır. Bunlar gibi
üretim sürecinin farklı aşamalarında sağlanan pek çok fayda sonuç olarak
verimliliği arttırırken, maliyetlerin düşürülmesine ve müşteri memnuniyetinin
artırılmasına imkân sağlayacaktır.
3. Firmaların Rekabet Gücü ve Rekabet Gücünün Belirleyicileri
Rekabet, daha iyi
olanı ortaya çıkaran bir yarıştır. Rekabet gücü ise, bu yarışın içerisinde yer
alabilmek ve en iyi olabilmek için sahip olunması gereken temel özelliktir. Firmaların
rekabet gücünün arttırılması, teknoloji, maliyetler ve farklılık yaratma
konusunda yetkinliklerinin arttırılmasına bağlıdır. Firmalar bu yetkinliklere
dayanarak yenilikler geliştirebilecekler ya da rakiplerine göre farklılıklar
yaratabileceklerdir. Bu durum rekabet gücünün somut olarak ortaya konulması demektir.
Rekabet gücü piyasadaki rakiplerden ya da diğer kuruluşlardan daha üstün hizmet
sunmak, kaliteli, farklı üretimler yapmak ve en önemlisi bunun algılanmasını
sağlamaktır. M. Porter, piyasadaki rekabeti ve işletmenin kararlarını etkileyen
beş güç bulunduğunu belirtmektedir. Bunlar;
·
Industry Rivalry
·
Barriers to Entry, Threats of New Entrants
·
Bargaining Power of Suppliers
·
Threat of Substitutes
·
Bargaining Power of Buyers olarak sıralanmaktadır.
Rekabet analizi
konusunda Michael Porter, rekabet avantajı ya da rekabet gücü kazandıracak üç
temel kavramdan söz etmektedir. Bunlar; cost leadership, differentiation and
focus'dur (Kanıbir, 2004:82).
Cost Leadership;
üretim maliyetlerini kontrol altında tutarak fiyat avantajı yaratabilme
becerisini ve bu şekilde rekabet gücü yaratılmasını konu almaktadır. İşletmeler
tarafından rekabet avantajı sağlayabilmek için faaliyet gösterdikleri
endüstrideki ürünlerin en düşük maliyetle üretilmesidir. Maliyet liderliği
stratejisini uygulayan işletmelerin genellikle sabit makine ve standart üretim
sistemlerini kullanarak üretim akış şemalarını oluşturduğu, bu sistem sayesinde
de atıkları en düşük seviyeye indirdiği, böylece verimliliklerinin arttığı
gözlemlenmiştir. İşletmelerin bu stratejiyi uygularken üretim sırasında
girdilerin maliyetlerini minimize etmenin yanında; ürünlerin geliştirilmesi,
servis hizmeti, dağıtım ve reklam gibi faaliyetlerde de maliyetlerini minimuma
indirmeleri gerektiği savunulmaktadır (Peker,vd., 2016:14). Maliyet liderliği
stratejisinde hedefe ulaşılabilmesi için işletmelerin kendi sektörlerinde
önemli bir pazar payı avantajına ya da hammadde ve işçilik gibi önemli
girdilere ayrıcalıklı olarak sahip olmaları gerekmektedir (Tanwar, 2013).
Differentiation;
pazarda mevcut ürün ve hizmetlerden daha farklı, daha üstün ürün ve hizmetler
yaratabilme, daha üstün teknoloji, servis ve süreçler geliştirebilme ve bunları
sonuçlar üzerine açıkça yansıtabilme becerisidir. Farklılaşma stratejisi; başarılı ürün
tasarımı veya marka, ileri teknoloji, başarılı müşteri hizmetleri, yüksek
kaliteli ürün, başarılı bayilik ağı, teknoloji kullanımı, etkili dağıtım
kanalları vb. şeklinde birçok alanda gerçekleştirilebilmektedir (Porter, 1980;
Brenes ve diğ, 2014). Farklılaşma stratejisinin etkin bir şekilde
uygulanabilmesi için; ar-ge, pazarlama-satış ve finans bölümlerinde çalışan üst
düzey yöneticilerin birbiriyle sürekli iletişim halinde çalışmaları
gerekmektedir (Brenes ve diğ., 2014). Farklılaşma stratejisi üç kategoride ele
alınabilir (R.Awade, 2014). Bunlar:
·
İşletmenin sunduğu hizmet ve ürettiği ürün
özellikleri, ürün tanıtımı, ürünün piyasa giriş zamanlamasında farklılaşma,
·
İşletmenin kendisi ile müşterileri arasındaki
ilişkilerinde ürünü özelleştirme, pazarlama anlayışında farklılaşma,
·
İşletmeler arasında karşılaştırma yaparak ürün
dağıtımı, servis, ürün karması gibi konulara odaklanarak farklılaşma stratejisi
uygulayabilir.
Focus; seçilmiş
hedefler üzerine yoğunlaşarak, planlanan bütün stratejilerin bu hedeflerle
bağlantılı olarak oluşturulması ve aynı hedefler üzerinde uzmanlaşılmasıyla,
organizasyon için bir rekabet gücü yaratılması yeteneğini ifade etmektedir. İşletmelerin
belirli ihtiyaçlara sahip müşteri gruplarına yani “dar hedef kitlelerine”
yoğunlaşarak uyguladığı ve böylece de sürdürülebilir rekabet gücü sağladığı
önemli bir stratejidir. (Porter, 1985). Odaklanma stratejisi iki türlü
gerçekleşmektedir (Tanwar, 2013);
·
İşletme, hedeflerinde maliyetlere odaklanılmasıyla
maliyet avantajı elde etmek,
·
İşletme, hedeflerinde farklılaşmaya
odaklanılmasıyla rekabet üstünlüğü elde etmek istemektedir.
Cost Leadership ve
differentiation stratejisi tüm sektörü, focus stratejisi ise bir sektörde yer
alan daha küçük müşteri gruplarını kapsamaktadır. Porter (1985)’a göre
işletmeler bu üç stratejiden birisini, içinde oldukları duruma ve ihtiyaçlarına
göre uygulayarak başarılı olmakta ve rekabet avantajını sağlamaktadırlar.
4.
Ülkelerin Rekabet Gücü ve Rekabet
Gücünün Belirleyicileri
Bir ülke hem yerel hem de uluslararası piyasaların
taleplerini karşılayacak miktarda mal ve hizmet üretebiliyorsa, serbest piyasa
ve ticaret koşullarında rekabetçi bir ülkedir. Rekabet gücünü ülkeler bazında
incelediğimizde; küreselleşme sürecine ne kadar uyum gösterdikleri, çalışanlara
sürdürülebilir bir gelir artışı ve işsizlere istihdam sağlayabildikleri, üretim
faktörlerini ne kadar etkin ve verimli kullandıkları, ülkedeki firmaların ne
kadar kaliteli ve düşük maliyetli üretim yaptıkları, en önemli faktörlerdir. Bu
faktörlerin gerçekleştirilmesiyle üretimde verimliliğin yanı sıra, ülke geliri
ve bireylerin satın alma gücü de artmaktadır. Bu gelişmeler ise, vatandaşların
hayat standartlarının da iyileşmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda, ülkelerin
rekabet gücünü belirlemek için Dünya Ekonomi Forumu tarafından 1979 yılında
Küresel Rekabet Endeksi oluşturulmuştur. Ülkelerin rekabet gücü belirli
dönemlerde, seçilmiş kriterler üzerinden hesaplanmış ve günümüzde de sürekli
olarak güncellenmektedir. Küresel Rekabet Endeksinin en sonuncusu 2018 yılında
140 ülke için hesaplanmıştır. Hesaplamada kullanılan veriler, ülkelerin
bakanlıkları, istatistik kurumları, Dünya Ekonomik Forumunun işbirlikçileri,
Economist Intelligence Unit, IMF gibi kurum ve kuruluşlardan sağlanmaktadır. Bu
kurumlardan endeks için gerekli olan veri elde edilemediğinde ise Dünya
Ekonomik Forumu tarafından anket yapılarak veri sağlanmaktadır (Türkmen ve
Aynaoğlu, 2017: 264). 2005 yılından
itibaren de bu hesaplamalar her yıl bir rapor haline getirilerek küresel
rekabetçilik raporu hazırlanmıştır. Endeks sonucunda hazırlanan bu raporlar;
her ülkenin rekabet edebilirliğini, bu konudaki zayıf ve güçlü yönlerinin
tespit edilmesine yardımcı olarak, politika geliştirme süreçlerinde yardımcı
olmaktadır.
Küresel rekabet endeksi hesaplanırken kullanılan temel bileşenler,
4 ana başlık altında 12 alt başlık olarak belirlenmiştir. Bunlar;
Table
1. Küresel Rekabet Endeksi Temel Bileşenleri.
Enabling Environment |
Human Capital |
1) Instutions 2) Infrastructure 3) Information
and Communication Technology Adoption 4) Macroeconomic
Stability |
7) Product Market 8) Labor Market 9) Financial System 10) Market Size |
Markets |
Innovation Ecosystem |
5) Health 6) Skills
|
11)
Business Dynamism 12) Innovation Capability |
Kaynak: The
Global Competitiveness Report 2018
Instutions,
gelir ve refah artışına katkıda bulunmak için çalışan bireyler, firmalar ve
devlet kurumlarından oluşmaktadır. Refah düzeyinin artırılmasında kamu
kurumları kadar özel sektör kuruluşları da önemli bir rol oynamaktadır.
Infrastructure, gelişmiş düzeyde olması durumunda, ülkelerarası mesafelerden
kaynaklanan olumsuz etkiler en düşük seviyede görülecektir. Ulaşım yollarının
güvenliği ve kalitesi zaman maliyetini düşürecektir. Macroeconomic stability,
verimlilik artışını gösterme konusunda önemli bir bileşendir. GDP, inflation, employment,
foreign trade gibi makroekonomik göstergelerin istikrarını göstermektedir.
Information and Communication Technology Adoption bileşeni de bir ekonomide yer
alan endüstrilerin üretimlerinin miktar ve kalitesini arttırmak adına
teknolojiyi ne şekilde benimsediğini dikkate alır. Bu bileşende önemli olan,
firmaların teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan ürünlere ve kullanım imkânlarına
ulaşıp ulaşmadıklarıdır. Health and skills, özelikle çalışanların
verimliliğinin arttırılması ve nitelikli işgücünün yetişmesi sebebiyle önem
kazanmaktadır. Yükseköğretim ve mesleki eğitim mezunlarının sayısının ve
kalitesinin artması, işgücünün daha iyi eğitilmiş olduğunu göstermektedir.
Rekabetçiliği etkileyen product market, labor market, financial system
bileşenleri de piyasaların etkin işlemesi bakımından önemlidir. Özellikle labor
market, istihdam edilenlerin piyasada en doğru şekilde çalıştırılmasını
sağlamak açısından büyük öneme sahiptir. Market size, iç pazarın yanında
uluslararası pazarın önemini, ihracat yapan ülkelerin rekabet gücünün daha
fazla arttığını ifade etmektedir. Business dynamism bileşeni üretkenliği
arttırmakta, ülkelerin rekabet gücünü olumlu yönde etkilemektedir. Son bileşen
olan innovation capability yeni ürün ve hizmetlerin hem ortaya çıkarılması hem
de geliştirilmesi konusunda önem kazanmaktadır (Altunç, 2018:69). Rekabetçilikte
bu bileşenlerin her biri tek başına önemli olmakla birlikte, bunların birlikte
organize edilmesi durumunda ülkeler daha yüksek rekabet seviyesine
ulaşabileceklerdir.
4. Endüstri 4.0’ın Firmaların ve Ülkelerin Rekabet Gücü Üzerine Etkileri
Endüstri 4.0 ile beraber
insanlık ve ülkeler, yeni bir döneme girmiştir. Bu yeni dönem dünyadaki
milyarlarca insan, işletmeler ve hükümetler için yeni fırsatlar yaratmıştır. Bu
fırsatların yanında; ülkelerarasında artan eşitsizlik ve jeopolitik sorunlar,
toplumların küreselleşme konusundaki endişelerini arttırmış ve siyasi sorunları
ortaya çıkarmıştır. Küresel anlamda son üç yılda ekonomik büyümenin güçlü
olmasına rağmen, bu değişim ekonomik anlamda kırılganlığını korumaktadır.
Endüstri 4.0’ın ortaya çıkardığı fırsatlar ve küreselleşmenin olumsuz sonuçları
ile beraber; liderler uzun vadeli ve yenilikçi önlemler alarak, gelişmeyi
amaçlayan çözümler için çaba harcamaktadırlar. Endüstri 4.0 sürecinde ekonomik
başarının sağlanmasında; insan sermayesi, inovasyon, teknoloji, esneklik ve
çeviklik en önemli bileşenler olarak yer almıştır. Bu süreçte ülkelerin
ekonomik sıçramalar yapabilmesi için; teknolojiyi daha iyi kullanması ve diğer
rekabetçilik faktörleriyle birleştirmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, Dünya
Ekonomik Forumu, ülkelerin uzun vadeli rekabetini ölçmek amacıyla yeni Küresel
Rekabet Edebilirlik Endeksi 4.0 raporunu yayınlamıştır (Schwab, 2018:5).
Küresel
Rekabet Endeksi 4.0 (KRE 4.0); kurumlar,
alt yapı, bilgi ve iletişim teknolojilerinin adaptasyonu,
makroekonomik düzeyde istikrar, sağlık, yetenekler, ürün piyasası, iş gücü
piyasası, finansal sistem, piyasa büyüklüğü, firma hareketliliği ve yenilik
yapma kabiliyeti olarak 12 adımdan oluşmaktadır. Puanlama sistemi 100 üzerinden
yapılmaktadır. En yüksek puan olan 100, her bileşendeki hedefin ve genel olarak
tüm bileşenlerin hedefinin ne kadarına ulaşıldığını göstermektedir. KRE 4.0 ilk
10’da yer alan ülkeler ve puanları tablo 2’de olduğu gibidir.
Table 2. Global Competitivenes
Index 4.0 Top 10
1 |
United States |
85.6 |
2 |
Singapore |
83.5 |
3 |
Germany |
82.8 |
4 |
Switzerland |
82.6 |
5 |
Japan |
82.5 |
6 |
Netherlands |
82.4 |
7 |
Hong Kong |
82.3 |
8 |
United Kingdom |
82.0 |
9 |
Sweden |
81.7 |
10 |
Denmark |
80.6 |
Kaynak: The Global Competitiveness Report 2018
Raporun rekabet gücü
sıralamasında yer alan 140 ülke arasında ilk üç sırayı ABD, Singapur ve Almanya
almıştır. Bunları İsviçre, Japonya, Hollanda, Hong Kong, İngiltere, İsveç ve
Danimarka izlemiştir. Bu sıralama 2017 sıralamasındaki ilk 4 sıra ile aynı olmuştur.
Japonya 2017 yılına göre üç basamak yükselerek 5. sıraya çıkmış ve böylece en
çok ilerleme gösteren ülke olmuştur. Raporda endüstri 4.0 ve rekabet gücü ile
ilgili özellikle vurgulanan bulgulardan ilki her ülkenin rekabet gücüne
ulaşabileceğidir. İkinci bulgu, günümüz ekonomilerinde ülkelerarasında rekabet
gücü anlamında büyük uçurumlar bulunmaktadır ve endüstri 4.0 ile gelen
teknolojik gelişmelerden dolayı bu uçurumların daha da büyüme riski
bulunmaktadır. Üçüncü bulgu, Ekonomik sıçrama yapabilmek için önemli bir faktör
olan teknolojiyi kullanabilme kabiliyeti çok sayıda ülkede sınırlı kalmıştır.
Bunun temel nedeni olarak kurumların zayıflığı, altyapı ve becerilerdeki
yetersizliktir. Dördüncü bulgu, endüstri 4.0’a uyum sağlayabilmek için
inovasyonu teşvik etme konusunda bütünsel stratejiler gereklidir. Birçok ülke
bu stratejileri hayata geçirmekte yetersiz kalmaktadır. Son bulgu ise,
rekabetçiliğin temellerinin güçlendirilmesiyle, ekonomik şoklara karşı ülkeler
daha dayanıklı olacaktır. Ülkelerin sürdürülebilir kalkınma ve büyüme ile
ilgili koydukları hedeflerine ulaşabilmeleri için ileri görüşlü ve yenilikçi
önderliğe ihtiyaçları bulunmaktadır.
6. Sonuç
Üretimlerini
endüstri 4.0 ile uyumlu hale getiren ülkelerde; daha az işgücü istihdam
edileceğinden, birim maliyetler ucuzlamaktadır. Maliyetlerin ucuzlaması, bu
ülkelerin ürünlerinin ihracatında onlara rekabet avantajı sağlayarak,
ihracatlarının artmasına, ithalatının ise azalmasına yol açmaktadır. Bu durum,
ayrıca endüstri 4.0 ile uyumlu ülkelerin karşısındaki en ucuz işgücü maliyeti
ile üretim yapan Çin gibi ülkelerin avantajlarını ortadan kaldırmaktadır.
Endüstri 4.0 yatırımları bir yandan eğitim seviyesi düşük
işgücünün istihdamını azaltırken, öte yandan tasarım, bilişim teknolojisi gibi
alanlarda iyi yetişmiş kaliteli işgücünün istihdamını artıracaktır.
Kişiselleştirilmiş
ürün üretiminin artması, satışların ve üretimin de artmasını sağlayacaktır.
Akıllı
sistemlerle üretimin kalitesi artmaktadır. Bazı veri analizi yapan yazılımlar
ile bilgi üreterek, daha kaliteli ürünler hatasız olarak üretilmektedir. Akıllı
sistemlerle yapılan üretimlerde fireler azalacağından, maliyetlerde de azalma
söz konusu olmaktadır. Bakım ve tamir için harcanan süreler ve maliyetler de
azalmaktadır. Böylece hem daha kaliteli üretim yapılırken, hem de kısa sürede
daha fazla miktarlarda üretim gerçekleşeceğinden, ülkelerin ihracatları
artacak, ithalatları azalacaktır.
İnnovasyon
ve diğer etkilerle; endüstri 4.0 yatırımı yapan ülkelerin, küresel ticaretten
elde edeceği yüksek katma değerli ürünlerin payı artacaktır.
Üretimde
ortaya çıkacak bu gelişmeler, ekonomik büyümenin artmasını sağlayacaktır.
İnnovasyon,
ihtiyaç duyulan nitelikli işgücünün eğitimi ve endüstri 4.0 uygulamaları için
bütüncül stratejilerin geliştirilmesi ve devlet politikası haline getirilmesi
gerekir.
Ülkemiz için
de bir değerlendirme yapmamız gerekir. Türkiye’nin acilen küresel rekabetçilik
endeksini yükseltmesi gerekmektedir. Artık mevcut eğitim sistemi bu sanayi
devrimine uygun değildir, hiçbir fonksiyonel amaca da hizmet etmemektedir.
Çağımıza uygun, araştırmacı, eğitimi seven ve okuyan nesiller yetiştirmek için
Milli Eğitim Sistemimizin iyi planlanmış ve kısa sürelerde değişmeyen bir
yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Endüstri 4.0 uygulamalarının teşviki için
de devletin öncü olması, ihracatımızın artmasına, ithalatımızın azalmasına ve
dolayısıyla cari açığın kapatılmasına imkan verecektir.
References
[1]
B. Jabbari (1996) “Teletraffic aspects of
evolving and next-generation wireless communication networks”, IEEE Pers.
Commun 3: 4–9.
[2]
N. D. Tripathi, J. H. Reed and H. F.
Vanlandingham (1998) “Handoff in cellular systems” IEEE Pers. Commun:
26-37.
[3]
Abdelali Achachi, Djamel Benatia, Messaoud
Gareh (2014) “Satellite
Handover Techniques for LEO Networks Serving Air Traffic Control Communication” International
Journal of Future Generation Communication and Networking 7: 49-62
[4]
Nour El
Houda Hedjazi, Malika Ouacifi, Rachida Bouchouareb, Meriem Ourghi, Messaoud
Gareh, Djamel Benatia (2012) “The Handover in the Constellations of Satellites
in Low Orbit”International Journal of
Advanced Science and Technology 4: 39-48.
[5]
E. D. Re, R. Fantacci, and G. Giambene (1999) “Handover queuing strategies with dynamic and fixed
channel allocation techniques in low earth orbit mobile satellite systems”, IEEE
Trans. Commun 47(1): 89–102.
[6]
E. Papapetrou, S. Karapantazisny, G.
Dimitriadis and F.N. Pavlidou (2004) “Satellite
handover techniques for LEO networks”, Int. J. Satell. Commun.Network 22:
231–245.
[7]
M. Gareh and D. Benatia(2009) “Handover prioritizing scheme for reducing call
failure probability in cellular wireless network”, Wireless Communications
and Mobile Computing 9:1660-1667.
[8]
S. Louvros , J. Pylarinos, S. Kotsopoulos (
2007) “Handoff
multiple queue model in microcellular networks”,
Computer Communications 30: 396-403.
[9]
Geetanjali Sharma, G.N. Purohit and
Rakhee (2012) ‘’Analysis of Multiple Queue Model in Cellular Networks with Sub
Rating of Channels’’ JKAU: Eng. Sci 23( 1): 85-128.
[10]
Hong D, Rappaport SS( 1986 ) “Traffic
model and performance analysis for cellular mobile radio telephone systems with
prioritized and nonprioritized handoff procedures”. IEEE
Transactions on Vehicular Technology 35(3): 77–92.
[11] Q. Zeng and D. P. Agrawal (2002) “Handoff in Wireless
Mobile Networks”, Department of
Electrical Engineering and Computer Science, University of Cincinnati, Edited
by Ivan Stojmenovic John Wiley & Sons: 1-26.
Bildiri İngilizce yayınlanmıştır.
İngilizce yayınlanan bildirinin Linki:
https://www.scopus.com/record/display.uri?eid=2-s2.0-85076262860&origin=inward&txGid=e4e6e4eac28c51ab583b0f939a2c91cd